Emsey Hospital Üroloji Bölümün'de, yetişkin ve çocuk hastalara dinamik ve gelişmeleri izleyen sağlık personeli kadrosu ile yüksek kalitede ürolojik muayene, tetkik ve tedavi hizmeti vermektedir. Üroloji bölümünde çalışan hekimimiz klinik deneyimlerini, bilimsel çalışma ve araştırmalara dayanan birikimlerini kullanarak üroloji hizmetlerini yetkin biçimde sunmayı amaçlamıştır.

 

PROSTAT KANSERİ

Prostat sadece erkeklerde bulunan bir bezdir. Ceviz büyüklüğündedir ve rektumun hemen önünde iç kısmında, penisin dip kısmının hemen altında yer alır. Prostat idrarı ve semeni penisin dışına taşıyan üretranın iç kısmını sarmalamaktadır. Prostatbezinin fonksiyonlarından biriside spermleri canlı tutan ve koruyan seminal sıvının bir kısmını üretmesidir. Prostat bezi dokusunu oluşturan hücreler temel erkeklik hormonunu testosteronun etkisi ile büyür ve sağlıklı kalır. Erkeklik hormonlarının hepsine verilen genel isim androjendir.

Prostat kanseri hücreleri prostat bezi hücrelerinden gelişir. Hemen hemen bütün prostat kanserleri bez dokusundan gelişir (adenokarsinom).Prostat kanseri genel olarak prostat bez içersinde çok yavaş gelişir ve gelişirken sonunda prostat bezinin dış yüzüne nüfuz eder. Komşu organların dokularınada direk olarak sıçrayabilmektedir. Nihayetinde vücudumuzun uzak dokularına ve özellikle kemiklere işleyebilmektedir (metastaz = doğrudan veya lenf sistemi ve kan dolaşımı ile diğer dokulara sıçrama). Eğer prostat kanseri yayılırsa ilk olarak lenfatik kanallardan pelvik bölgedeki lenf bezlerine atlamaktadır. Lenfatik doku, bağışıklık sistemi hücreleri ihtiva eden renksiz şeffaf bir sıvıdır. Lenfatik damarlar bu sıvıyı lenf bezlerine taşır. Kanserli hücreler lenf kanallarına girerek lenf bezlerine geçebilirler ve buradan yayılmalarına devam edebilirler. Eğer Prostat kanser hücreleri lenf bezlerine ulaşırsa oradan vücudumuzun diğer organlarına da geçebilmeleri mümkündür.

 

Prostat Kanseri Belirtileri

Maalesef bir çok hastada geç dönemlere kadar hiç belirti vermeyebilir. Hiç bir yakınmaya da yol açmayabilir. Bu nedenle sizin ya da 40 yaş üzeri aile üyesi diğer erkeklerin bu hastalık için doktora başvurması ve izleyen yıllarda da düzenli kontrolden “check up’tan“ geçmeleri çok önemlidir. Belirtiler ancak idrar yolunu tıkadıktan sonra ortaya çıkar. Aşağıda sayılan şikayetlerden herhangi biri olduğunda mutlaka bir doktora başvurulması gereklidir.

  • Sık idrara çıkma
  • İdrar yaparken zorlanma
  • İnce ve kesintili idrar yapma
  • İdrar yaparken acı veya ağrı duyma
  • İdrarda kan görme
  • Sırt, kalça ve bel ağrısı
  • idrarda kan ya da iltihap olması
  • Menide kan ve ağrı gibi belirtiler olabilir.
Prostat Kanseri Tedavisi
  • Radikal prostatektomi: retropubik – perineal, laparoskopik, robotik
  • Radyoterapi: external – brakiterapi
  • Hormonal tedavi: cerrahi kastrasyon – medikal kastrasyon
  • Kemoterapi
  • Kriyoterapi

Tedavi seçeneğinin belirlenmesinde en önemli kriterler;

Hastanın genel durumu, PSA’nın yüksekliği, Biopsideki hücre özelliği (Gleason skoru) ve Kanserin Evresi (stage) dir.Tüm bu bulgular ışığında üroloji uzmanları tarafından hasta için en uygun tedavi yöntemi belirlenir ve uygulanır.

Prostat Tedavisinde Thulium Lazer (ThuLEP) Teknolojisi

Prostat, erkek üreme sisteminde bulunan ve mesanenin hemen altında yer alan küçük bir bezdir. Prostatın büyümesi, yaşlanma ile birlikte yaygın olarak görülür ve buna benign prostat hiperplazisi (BPH) denir. BPH, idrar yapma zorluğu, sık idrara çıkma ve idrar akışında zayıflık gibi belirtilere yol açabilir.

ThuLEP, prostat tedavisinde kullanılan modern ve minimal invaziv bir teknolojidir. Bu tedavi yöntemi, benign prostat hiperplazisi (BPH) gibi durumların tedavisinde etkili olarak kullanılır.

ThuLEP, HoLEP gibi diğer lazerle tedavi yöntemleri arasında en etkili olan tedavi yöntemidir.

Thulium lazer tedavisinin avantajları:

  • Operasyon sırasında ve sonrasında kanama riski çok azdır.
  • İyileşme süresi diğer yöntemlere oranla çok daha hızlıdır.
  • Çevre dokuların zarar görme riski çok düşüktür.
  • İdrar tutamama, cinsel işlev bozukluğu gibi uzun vadeli komplikasyonlar çok az görülür.
  • Prostatın yeniden büyüme riski neredeyse yoktur.

Thulium lazer tedavisi sonrası iyileşme süreci:

ThuLEP sonrası hastalar genellikle 4-6 saat içinde yemek ve sıvı tüketimine başlayabilirler. Açık yara veya kesi olmadığı için pansuman gerektirmeyen bu tedavi, sonda çekildikten sonra hastanın idrarını yapmasıyla birlikte taburcu olmasına olanak tanır.

Doku hasarının minimum seviyede olması, hastaların hızlı bir iyileşme süreci yaşamasını sağlarken, hastanede kalış süresi kısalır ve kanama, idrar kaçırma ile cinsel fonksiyon bozukluğu riskleri azalır.

Thulium lazer teknolojisi, prostat büyümesinin yanı sıra mesane, üriner sistem taş tedavileri ve üst üriner sistem tümörlerinin tedavisinde de kullanılır. Bu teknoloji, kanserli dokunun tamamının çıkarılmasına ve daha sağlıklı bir patolojik inceleme yapılmasına olanak tanır.

PROSTAT BÜYÜMESİ TEDAVİSİNDE UYGULANAN ‘’HOLEP’’ YÖNTEMİ 

Prostat büyümesi tedavisinde özellikle büyük prostatlar için en uygun yöntem olan HOLEP, prostatın hacmi ameliyat için kriter olmamakla birlikte hem büyük hem de küçük prostat büyümelerinde güvenle ve başarıyla uygulanabilen kapalı cerrahi yöntemlerinden biridir. Lazer teknolojisi ile gerçekleştirilen Holep’te ki en önemli avantaj prostatın tekrar büyüme riski neredeyse olmamasıdır.

Ameliyathane ortamında spinal (belden aşağının uyuşturulması) veya genel anestezi altında yapılan HoLEP’te idrar kanalından çok ince bir aletle girilerek prostata ulaşılır, aynı zamanda morcelatör denilen özel bir aletle çok ufak parçalar halinde yine idrar yolundan prostat dokusunun tamamı dışarı çıkarılarak gerçekleştirilir.

Deneyimli cerrahlar tarafından yapılan HoLEP ameliyatlarında teknolojinin de verdiği imkanlarla idrar kaçırma sorunu yaşanmaz çünkü bu kaslara müdahale edilmez.

HoLEP ameliyatlarında cinsel fonksiyonlara zarar riski oldukça düşüktür ve hasta sertleşme sorunu yaşamaz. Ameliyatta prostata komşu dokulara zarar verme riski yaşanmamaktadır çünkü Holmiyum lazerin dokuya etkisi sadece 0.4 mm’dir.

Ameliyattan sonra 24 saat süresince sonda takılır süre tamamlandıktan sonra çıkarılan sonda sonrası hastada idrardaki yanma hissi de ortadan kalkar.

Prostat büyümesi olan hastaların büyük bir kısmına HoLEP, rahatlıkla uygulanabilir:

  • İlaç tedavisi sonrası iyileşmeyen prostat hastaları
  • İdrar yapmada sorun yaşayan
  • Prostat sebebiyle tıkanıklığa bağlı böbreklerinde şişme yaşayan
  • İdrar kesesi taşı olan
  • Sürekli İdrar yolu enfeksiyonu yaşayan
  • Ameliyat olmasına rağmen prostatı tekrar büyüyen hastalara HoLEP tedavisi başarıyla uygulanabilir.

Holep tedavisinin hastaya olan avantajları;

  • İşlem sırasında ve sonrasında komplikasyon riski azdır.
  • 80 ml ve üzeri hacimli prostatlarda ilk tercih edilecek yöntemdir.
  • Hasta kullandığı kan sulandırıcı ilaçları bırakmak zorunda kalmaz
  • Kanama riski azdır.
  • Kanser riskine karşı işlem esnasında prostat dokusu buharlaştırılmadan kesilerek çıkarıldığı için patoloji parçayı rahatlıkla inceleyebilmektedir.

 

Hasta ameliyattan sonra iki gün hastanede kalır. Ameliyattan üç hafta sonra ilk kontrol muayenesi hasta durumu iyi ise üçüncü, altıncı ve birinci yılında rutin kontrolüne gelir. Sonrasında süreç yıllık rutin üroloji kontrolleriyle devam eder.

 

PROSTAT BÜYÜMESİ

BPH orta yaş üzerindeki erkekleri en sık etkileyen hastalıklardan birisidir.Yaş ilerledikçe görülme sıklığı artar. Hastaların yaklaşık %20’sinde cerrahi girişim gerekir,%80’inde ise izlem ve ilaç tedavileri önerilir.

BPH semptomları sık idrara gitme,geceleri idrar yapma, mesaneyi tam boşaltamama gibi hayat kalitesinde düşüşe yol açan,yavaş bir ilerleme gösteren şikayetlerdir.Erkeklik hormonu olarak bilinen testosteronun etkisi ile büyüyen prostat,içinden geçen idrar yolu kısmında daralma yaparak kesik kesik işeme ve idrar akımında zayıflamaya sebep olur.

 

Semptomlar

BPH’da alt üriner sistem semptomları olarak adlandırılan bir grup şikayet ortaya çıkar.

  • Zayıf idrar akımı
  • Kesintili idrar yapma
  • Zorlu idrar yapma
  • İşeme süresinin uzaması
  • Mesaneyi boşaltma güçlüğü
  • İdrar yapma isteği
  • Sık idrara gitme
  • Geceleri idrara kalkma
  • İdrar kaçırma

 

Değerlendirme

Hastanın yakınmaları IPSS (Uluslararası Prostat Semptom Skoru)ile değerlendirilir. Parmakla prostat muayenesi, kanda PSA(Prostat Spesifik Antijen)tayini ve idrar tahlili yapılması gereken incelemelerdir. Parmakla prostat muayenesi ve PSA tayinleri kötü huylu prostat büyümelerinin ayırt edilmesi için ürologlara yardımcı olur.

 

Tedavi Seçenekleri

Prostat büyümesine bağlı komplikasyonları olan, ilaç tedavisine rağmen şikayetlerinde düzelme gözlenmeyen veya daha etkin bir tedavi yöntemini tercih eden hastalarda cerrahi tedavi uygulanır. Cerrahi yöntemler arasında, tercih hastanın prostat büyükülğüne, genel durumuna, herhangi başka bir hastalığı olup olmamasına ve varsa bu hastalık için kullandığı ilaçlar ve benzeri birçok faktör değerlendirilerek yapılır. Verilen karara göre açık veya kapalı cerrahi prosedürlerden birisi uygulanır. Yüzde 90 hastada kapalı yöntemler uygulanabilir. Bu operasyonlar spinal, epidural veya genel anestezi ile uygulanabilirler.

Hastanın durumuna bağlı olarak kullanılan endoskopik ( kapalı ) prostat ameliyatı teknolojileri : Monopolar ( konvansiyonel) TUR, bipolar ( plazmakinetik) TUR ve Greenlight Lazer’dir.

 

EMAR FÜZYON

Prostat kanserlerinin önlemesinde erken tanıda düzenli prostat taramaları büyük önem taşımaktadır.  Prostat kanser taramasında daha hassas bir yöntem olan Emar Füzyon Biyopsi ile standart biyopside saptanmayan vakalar tespit edebilir, kanser şüphesi ortadan kalkar ve biyopsinin tekrarlanmasına ihtiyaç duyulmaz.

 

ERKEKTE KISIRLIK TEDAVİSİ VARİKOSEL

Varikosel Testislere giden toplardamarlardaki genişleme ve buna bağlı kan akımında geriye kaçışa denir. Varikosel %85 oranında sol testiste(sol testis toplar damarının daha yüksek basınçlı ve daha uzakta olan böbrek toplar damarına döküldüğünden dolayı) ve %15 iki taraflı olur. Varikosel sadece sağ tarafta görülüyorsa ek tetkike gerek vardır.

Evliliklerin yaklaşık % 15-20 kadarında istedikleri zamanda ve sayıda çocuk yapamama sıkıntısı yaşanmaktadır. Çiftlerin kısırlık sorununda sadece erkeğe bağlı faktörler % 20 kadar olup, yaklaşık % 40 çiftte de erkekte bulunan sorun kadındaki soruna eklenmekte; çocuk sahibi olmakta zorluk yaşayan çiftlerin % 50-60'ında, erkekteki bir sorunun kısmen de kısırlık sorununa katkısı olduğu ortaya çıkmaktadır. Erkekteki sorunların çoğu muayene ve sperm tahlilinden anlaşılabilirse de, bazı durumlar özel tetkikler gerektirebilir.

Erkekte kısırlık açısından değerlendirme ilk aşamada Ürolog-Androlog ile yapılacak bir görüşme ve doğru şekilde sperm verilerek, WHO (Dünya Sağlık Örgütü) kriterlerinde değerlendirilen en az iki adet spermiogram ile başlatılır.

İlk değerlendirmeler sonucunda muayene veya sperm testinde sorun belirlenirse detaylı tetkiklere geçilecektir. Bunlar spermle yapılan daha detaylı tetkikler, hormon analizleri, ultrasonografi ve bazı diğer radyolojik ve genetik testler olabilir. Tetkiklerin tamamlanması sonucu erkeğin menisindeki sperm hücrelerinin sayı, hareketlilik ve kalitesi arttırarak, dölleme kapasitesini yükseltecek tedavilere geçilir.

Kısırlık sorunu olan erkeklerin bir kısmı, eksikliği saptanan hormonların yerine konması veya uygun hormonal yapısı olan hastalarda ilaçlar ile sperm sayıları arttırılarak tedavi edilebilir.

 

VARİKOSEL TEDAVİSİ

Varikosel cerrahisinin teknik açıdan en başarılı ve komplikasyon ihtimali en düşük yöntemi mikrocerrahidir. Mikrocerrahi varikosel operasyonunda teknik başarı %99'un üzerine çıkabilmekte, ciddi komplikasyon oranı %0'a, önemsiz komplikasyon oranı %3-5'e kadar inebilmektedir. Diğer operasyon tekniklerinde ise hidrosel riski %40'a, atardamar hasarı %5'e kadar çıkmaktadır. Varikosel tedavisinde radyoloji bir girişim olan embolizasyon yöntemi düşük başarı ve yüksek ciddi komplikasyon oranları nedeni ile tercih edilmemektedir.Mikrocerrahi varikosel operasyonu basit bir cerrahi girişim değildir. Mikrocerrahi teknik sadece bu konuda özel eğitim almış ve deneyimli ellerde başarılıdır. Her yöntem gibi mikrocerrahinin de yetersiz ve hatalı uygulamaları çok önemli komplikasyonlara, hatta organ kaybına dahi yol açabilir. Mikrocerrahi ve diğer eski teknikler ile yapılan başarısız varikosel operasyonları sonrasında varikoseli devam eden veya komplikasyonlardan dolayı sorun yaşayan, hidrosel ve testisin kaybı gibi ciddi sorunlar ile karşılaşan birçok hasta ile karşılaşılmaktadır. Sperm kaliteleri veya spermiyogram neticeleri daha da bozulan hatta sıfıra kadar inen bu hastaların bazıları düzeltici mikrocerrahiden fayda görmekteyse de bir kısmına yardımcı olunamamaktadır.

Varikosel ağrı nedeni de olabilir. Ağrının geçeceği garanti edilemezse de mikrocerrahi yöntem ve ağrıya yönelik operasyon tekniklerinin uygulanması ile birçok vakada ağrı ortadan kalkmaktadır.

 

TESTİS KANSERİ

Testis kanseri genç erkeklerin bir veya iki testisinde gelişen kanserdir. Yüksek oranda tedavi edilebilir ve iyileştirilebilir.

Testisler erkek üreme sisteminin organlarıdır. Yetişkin bir erkekte bir golf topundan küçük olan bu iki organ penisin altında skrotum denen kesede yer alır.

Testisler erkeklik hormonu olan testosteronu üretirler. Aynı zamanda sperm üretimi de burada yapılır. Testislerde üretilen sperm hücreleri meni kesesine vas deferans(meni kanalı) boyunca taşınır. Burada sperm, prostat salgı bezinin ürettiği sıvıyla karışır. Ejakülasyon(boşalma) sırasında sperm hücreleri, meni kesesi salgısı ve prostat salgısı penisin merkezinde bulunan idrarın ve meninin geçişini sağlayan üretraya girerler.

Testisler birçok çeşit hücreden oluşurlar. Bunların her biri tek çeşit veya çok çeşit kanser oluşturabilirler. Kanserin tiplerini ayırmak çok önemlidir çünkü tanı ve tedavi farklı kanser hücrelerine göre farklı olmaktadır.

 

SEMİNOMLAR

Seminomlar testisin sperm üreten germ hücrelerinden gelişirler. Seminomların iki ana tipi klasik(tipik) seminomlar ve spermatositik seminomlardır.

Doktorlar mikroskop altındaki görüntülerine göre hangi tür olduklarına karar verirler. Seminomların %95’inden fazlası klasik tiptedir. Bunlar genellikle erkeklerde 30’lu yaşların sonlarından 50’li yaşların başlarına kadar görülür.

Spermatositik seminomlar daha yaşlı erkeklerde gelişen tiptir. Spermatositik seminom teşhisi konulan erkeklerin yaş ortalaması 55 civarındadır. Bu da klasik tip seminomların yaş ortalamasından 10-15 yaş daha fazladır. Spermatositik seminomlar klasik seminomlara oranla daha yavaş büyürler ve vücudun diğer organlarına yayılım daha azdır.

 

NONSEMİNOMLAR

Bu tip germ hücre tümörleri erkeklerde ergenlik bitiminden 40’lı yaşların başlangıcına kadar görülür. 4 temel tip nonseminom tümör vardır: embriyonel karsinom, yolk sac karsinom, koriyokarsinom ve teratom. Çoğu tümörler en az 2 farklı tipin karışımıdır, ancak bu tedaviyi değiştirmez. Bütün nonseminomlar aynı yöntemle tedavi edilirler.

Embriyonel Karsinom: Bu tip nonseminom germ hücre tümörleri testis tümörlerinin %40’ını oluştururlar. Saf embriyonel karsinom sadece %3-4 oranında görülür. Bu tümörler mikroskop altında bakıldığında embriyonun çok erken dönem görüntüsüne benzerler. Bu tip nonseminom tümörler hızlıca büyürler ve testisin dışına yayılırlar.

Yolk Sac Karsinom: Bunlar erken dönem insan embriyosunun yumurta kesesine benzetildiği için yolk sac ismi verilmiştir. Diğer isimleri endodermal sinüs tümörleri, çocukluk çağı embriyonel karsinom veya orkidoblastom. Yolk sac tümörleri çocuklarda görülen testis kanserlerinin en sık görülen tipidir. Çocuklarda görüldüğünde çok başarılı şekilde tedavi edilirler. Yetişkinlerde görüldüğünde daha kaygı vericidir, özellikle de saf(diğer nonseminom tümörleri içermediği durumlarda) halde görülürlerse. Yolk sac karsinomlar, yayılmış olsalar dahi kemoterapiye çok iyi cevap verirler. Bu tip tümörler kana alfa-feto protein(AFP) olarak bilinen bir protein yayarlar. Kanda AFP’nin varlığı tanıda ve hastanın tedaviye verdiği cevabı izlemekte faydalı olur.

Koriyokarsinom: Koriyokarsinomlar yetişkinlerde çok nadir rastlanan ve çok agresif tip kanserdir. Bu tür kanserler vücudun uzak organlarına(akciğer, kemik ve beyin) hızla yayılırlar. Saf koriyokarsinom testiste sık görülmez. Çoğunlukla koriyokarsinom diğer nonseminom kanserlerle birlikte karışık(mikst) germ hücre tümörlerinde görülür.

Teratomlar: Teratomlar mikroskop altında bakıldıklarında gelişen embriyonun 3 katmanı şeklinde görülürler: endoderm (en iç tabaka), mezoderm (orta tabaka) ve ektoderm (dış tabaka). Bu tümörlerin 3 ana tipi matür teratom, immatür teratom ve teratomun malin dönüşümü şeklindedir.

Matür teratomlar yetişkin doku hücrelerine benzer hücreler tarafından oluşur. Çok nadiren kenar dokulara ve uzak organlara yayılırlar. Genellikle ameliyatla tedavi edilirler.

Bazen nonseminom mikst germ hücreli tümörlerin tedavisi için uygulanan kemoterapi bittikten sonra matür teratom kalıntıları bulunmaktadır. Bunlar, kemoterapinin bir kısmını öldürdüğü tümörün geriye kalan kısmı olabilir. Bazı uzmanlar kemoterapinin nonseminomları teratoma çevirdiğine inanmaktadırlar.

İmmatür teratomlar erken embriyoya benzer hücrelerin az gelişmiş kanserleridir. Matür teratomların tersine immatür teratomlar yakın dokularda gelişirler(invazyon) ve testis dışına yayılırlar(metastaz). Ayrıca bu tip tümörler tedaviden yıllar sonra bazen tekrar edebilirler(nüks).

Malin dönüşümlü teratomlar çok nadir rastlanan kanserlerdir. Bunlar bazı alanlarda matür teratomlar gibi görünürken diğer alanlarda testis dışında(kaslar, akciğer veya bağırsak bezleri veya beyin) gelişen kanserlerdir.

 

STROMAL TÜMÖRLER

Tümörler testisin destekleyici ve hormon üretici dokularında veya stromada da gelişebilir. Bu tümörler gonodal stromal tümörler olarak bilinirler. Yetişkinlerde görülen testis kanserlerinin %4’ünü oluştururlar, ancak çocukluk çağında görülen testis kanserlerinin %20’sini oluştururlar. İki temel tip leydig hücre tümörleri ve sertoli hücre tümörleridir.

Leydig hücre tümörleri: Bu tümörler normalde erkek sex hormonlarını(androjenler, testosteron gibi) üreten Leydig hücrelerinden gelişir. Leydig hücre tümörleri hem yetişkinlerde (olguların %75’i) hem çocuklarda (olguların %25’i) görülür. Çoğunlukla androjen üetirler fakat bazen östrojen(kadın seks hormonları) üretirler. Çoğu Leydig hücre tümörleri testisin dışına yayılmazlar ve ameliyatla tedavi edilirler. Ancak bazen vücüdun diğer yerlerine yayılırlar. Eğer metastaz olursa Leydig hücre tümörlerinin tedavi şansı azdır, çünkü radyoterapiye ya da kemoterapiye iyi cevap vermezler.

Sertoli hücre tümörleri: Bu tümörler sperm üreten hücreleri destekleyen ve besleyen Sertoli hücrelerinden gelişirler. Leydig hücre tümörleri gibi çoğunlukla benin(yayılmayan) özelliktedirler. Ancak yayıldıkları takdirde kemoterapiye ve radyoterapiye dayanıklıdırlar.

İkincil testis tümörleri: İkincil testis tümörleri başka organda başlayıp testise yayılan tümörlerdir. Lenfoma en sık görülen ikincil testis tümörüdür. Testiküler lenfoma 50 yaşın üstündeki erkeklerde birincil testis tümörlerinden daha fazla görülür. Genel tedavi ameliyatla çıkarım ve arkasından radyoterapi ve/veya kemoterapidir. Lösemili çocuklarda lösemi hücreleri bazen testiste tümör oluşturabilir.

Prostat, akciğer, deri (melanom), böbrek ve diğer organların kanserleri de testise yayılabilir. Ancak bu kanserlerin tedavi şansı düşüktür çünkü kanser diğer organlara da yayılmış haldedir. Tedavi hangi organın kanseri oluşuna göre karar verilir.

 

Testis Tümörü Tedavisi

Evresi ve tanısı ne olursa olsun tüm testis tümörlerinin tedavisi açık yolla testisin çıkartılması (radikal inguinal orşiektomi) ameliyatıdır. Bu ameliyat sonrasında görülecek olan patoloji sonucuna göre ek tedaviler için gerek duyulabilir. ( kemoterapi veya radyoterapi veya RPLND operasyonu gibi)

 

BÖBREK KANSERİ

Böbrekte bir çok farklı kanser türü gelişebilir. Bu kanser türlerini iyi huylu ve kötü huylu olmak üzere 2 gruba ayırırız. Böbrekte en sık görülen kitle basit böbrek kistleridir. Böbrek kisti iyi huylu bir kitle olup kanserden tamamen farklıdır. Çoğu zaman rastlantısal olarak ortaya çıkan böbrek kistleri insan yaşamını hiçbir zaman tehdit etmez. Böbrek kisti saptanan hastalar gereksiz yere paniğe kapılırlar ve tedavi arayışı içine girerler. Gerçekte böbrek kistleri çoğu zaman tedaviyi bile gerektirmezler, yalnızca izlemek hemen daima yeterli olur.

Böbrek kanseri ise kötü huylu bir kitle olup, böbrek kistlerinin aksine insan yaşamı için tehdit oluşturabilmektedir. Bu yazının amacı nedeniyle yetişkinlerde en sık karşılaşılan ve kötü huylu bir böbrek kitlesi olan renal hücreli kanser anlatılacaktır. Renal hücreli kanser, böbrekte kanı süzen ve idrar oluşturan dokulardan köken alır. Böbrek kanseri büyüdükçe etrafında yer alan lenf bezleri, karaciğer, kalın barsak ve pankreasa yayılabilir. Bunun yanında, ana tümörden kopan tümör parçaları vücudun diğer uzak taraflarına giderek yerleşebilir (Metastaz).

 

Böbrek kanserinin olası nedenleri

Böbrek kanseri genellikle 50-70 yaşları arasında ortaya çıkar. Erkekte kadına göre 2-3 kat daha fazla görülür. Böbrek kanserinin nedeni henüz tam olarak bilinmemektedir. Ancak, araştırmacılar böbrek kanseri gelişmesi açısından bazı risk faktörleri belirlemişlerdir. Ancak,bu risk faktörlerine sahip olan herkes böbrek kanserine yakalanmayacağı gibi her böbrek kanserli hastada da bu faktörler bulunmayabilir.

 

Sigara: Araştırmalar sigara içenlerde böbrek kanseri görülme riskinin iki kat fazla olduğunu göstermektedir. Bu risk günde içilen sigara miktarı ve sigara içme süresiyle daha da artar. Sigara bırakıldığında artmış olan risk zamanla geriler.


Aile öyküsü: Ailede böbrek kanserli bir akrabanın olması böbrek kanserine yakalanma riskini artırmaktadır.


Diet: Yüksek kalorili diet ve kızartma türü yiyecekler riski artırmaktadır.


Yüksek tansiyon: Bazı çalışmalarda yüksek tansiyonlu hastalarda 3 kat fazla böbrek kanseri geliştiği gösterilmiştir.


Şişmanlık: Fazla kilo özellikle kadınlarda böbrek kanseri riskini arttırabilir. Mesleki risk faktörleri: Çelik endüstrisi, petrol, kadmiyum, kurşun endüstrisi çalışanları ve asbestoza maruz kalanlarda böbrek kanseri riski artmaktadır.


Radyasyon: Daha önce tedavi amacıyla radyasyon almış ya da başka bir nedenle radyasyona maruz kalmış kimseler artmış risk taşırlar.


Diyaliz: Kronik böbrek yetmezliği nedeniyle uzun süreli hemodiyaliz programında olan hastalarda böbrek kisti ve böbrek kanseri riski daha fazladır.


Genetik: Von Hippel-Lindau hastalığı genetik geçişli bir hastalık olup beraberinde iki taraflı böbrek ve diğer bazı organlarda kanser ortaya çıkması söz konusu olabilir. Bu hastalar ve ailesi yakından izlenmelidir.

 

Böbrek kanserinin belirtileri:

Başlangıç aşamalarında böbrek kanseri çok belirgin bir yakınmaya sebep olmayabilir. Rastlantısal olarak saptanabilen böbrek kanserleri çoğunlukla iyileşebilir nitelik taşımaktadır. Bir başka deyimle erken tanı konulduğunda tedavi hem daha kolay olmakta, hem de kanserden tamamen kurtulma olasılığı artmaktadır. Ancak, tümör büyüdükçe ve yayıldıkça tedavi olasılıkları azalmaktadır. En iyisi, erken tanı için rutin kontrolleri aksatmamaktır. Böylelikle rastlantısal yakalama şansı artacak ve dolayısıyla hastalıktan kurtulma mümkün olabilecektir. Yine de görülme sıklığına göre aşağıda sıralanan belirtilerden bir veya birkaçı ortaya çıkabilir;

  • İdrarda kan: Zaman zaman çıplak gözle görülebilir, bazen kaybolabilir. Bazı durumlarda ise sadece idrar analizlerinde çıkabilir.
  • Böbrek bölgesinde kitle
  • Ağrı
  • İştahsızlık
  • Genel hastalık hali
  • Kilo kaybı
  • Tekrarlayıcı yüksek ateş
  • Yüksek kan basıncı (hipertansiyon)

Kansızlık (anemi)

Kanser yayılmışsa yayıldığı organla ilgili bulgular görülebilir. Örneğin akciğerlere yayıldıysa öksürük, nefes darlığı, kanlı balgam çıkarma olabildiği gibi kemik yayılımı olan hastalarda kemik ağrıları, beyin yayılımı olanlarda baş ağrısı, felçler, şuur kaybı gibi bulgular olabilir.

 

Böbrek kanserinin tedavisi

Böbrek tümörünün tedavisi hastanın yaşı, genel sağlık durumu ve kanserin yayılım derecesine (evre) göre belirlenir. Cerrahi böbrek kanserlerinin tedavisinde standart metottur. Kanserin evresi, büyüklüğü ve sayısına göre değişmek üzere ya radikal operasyon ile böbrek, böbrek üstü bezi ve etrafındaki zar ve yağ tabakaları ile birlikte tamamen çıkartılır (radikal nefrektomi) yada kısmi olarak yalnızca tümörün çıkarılması (parsiyel nefrektomi) söz konusu olabilir. Cerrahi teknik cerrah tarafından belirlenmek üzere açık operasyon yada laparoskopik denilen kapalı yöntemle olabilir. Kalan böbrek normal ise, hastalıklı böbreğin alınması böbrek fonksiyonları açısından her hangi bir sorun yaratmaz. Cerrahi tekniğe bağlı olmak üzere hasta genellikle ameliyattan kısa süre (3-4 gün) sonra hastaneden çıkarılabilir. Hastaneden çıktıktan sonra rahatlıkla normal günlük aktiviteye geçilebilir. Daha sonra doktorunuzun önerisine göre yeniden durumunuz değerlendirilmek üzere hastaneye dönmelisiniz. Ameliyat sonrası genel durumunuzun değerlendirilmesi yanında hastalığınızın bundan sonraki durumu hakkında planlama yapılabilmesi için bu kontrolün yapılması mutlaka gerekmektedir. Bu kontrol muayenesi hastalığınızın tüm detaylarını doktorunuzla paylaşmak için en uygun zamandır.  Çıkarılan örnekler histopatoloji yöntemiyle incelenir ve tümörün cinsi, karakteri ve yayılım derecesi belirlenir. Bu, hem tanıyı kesinleştirir hem de yayılım hakkında bilgi verir.

Kanser Gerota kılıfı içinde ise hastaların büyük kısmında başka ek bir tedaviye gerek kalmaz. Eğer tümör kılıfın dışına çıkmışsa yada başka yerde de mevcutsa cerrahi sonrası ek bir tedavi gerekecektir.

 

BÖBREK TAŞLARI

Böbrek taşı, tıpta "nephrolithiasis" ya da, "urolithiasis" olarak bilinen, böbreklerde biriken sert madensel maddelere verilen adıdır.

Kalsiyum oksalat, veya ürik asit gibi maddeler idrar içerisinde normalde beklenenden daha yüksek yoğunlukta bulunursa böbrek taşı oluşur. Bu maddeler kristaller halinde böbrekte çökelebilir ve zaman içerisinde büyüyerek böbrek taşını meydana getirir. Taşlar yer değiştirerek veya idrar kanallarından aşağıya doğru hareket ederek vücuttan atılabilir. Ancak idrar kanalının herhangi bir düzeyinde takılarak idrar akışına engel oluşturan taşlar genellikle korkulan, şiddetli tipik böbrek ağrısına yol açar.

 

Risk etmenleri

Bazı hastalıklar ve alışkanlıklar bir kişide böbrek taşı oluşum riskini tetikler. Özellikle yaşamında daha önce kalsiyum taşı olan bir hastanın tekrar taş hastalığına sahip olma riski daha yüksektir. Geçmişte taş hastalığı olan hastalarda ikinci kez taş oluşma olasılığı bir yıl içerisinde %15, 10 yıl içerisinde % 80 dir.

Gut hastalarında ve idrarında yüksek ürik asit bulunanlarda böbrek taşı riski fazladır. Ayrıca kristallerin oluşumuna yol açan bazı ilaçlar taş hastalığı riskini artırır. Sık veya sürekli ishal durumunda ya da sıvı kaybı sonucu yoğun, asidik idrar çıkaran kişilerde böbrek taşı gelişebilir.

 

Risk Faktörleri

Taşı oluşturan kesin neden bilinmemekle beraber risk faktörleri şunlardır:

  • İdrar yolu enfeksiyonu
  • Böbrekteki yapısal bozukluklar
  • Böbrek hastalığı olanlar (renal tübüler asidoz, kistik böbrek hastalığı...)
  • Beslenme alışkanlıkları
  • Yetersiz sıvı alımı
  • Sıcak iklim kuşağında yaşamak
  • Hiperkalsiüri, sistinüri, hiperokzalüri, hiperürikozüri
  • Bazı ilaçlar (asetazolamide, anti viral ilaçlar....)
  • Bazı bağırsak hastalıkları (inflamatuar bağırsak hastalığı...)
  • Genetik faktörler
  • Geçirilmiş bağırsak ameliyatları (jejono ileal by-pass)
  • Metabolik hastalıklar (örn. hiperparatiroidizm, gut hastalığı...)
  • Korunma Yolları[değiştir | kaynağı değiştir]
  • Başlıca su olmak kaydıyla bol miktarda (günde 2,5 litre) sıvı almak.

 

Belirtileri

Taş hastalığında görülen ağrı en sık rastlanan belirtidir. Böbrek ağrısının şiddeti bazı kişilerde belli belirsiz bir sızlama şeklinde görülürken bazılarında son derece şiddetli, kıvrandırıcı ve hastaneye yatmayı gerektirecek yoğunluğa kadar ulaşabilir.

Ağrı atakları taşın üreter içerisindeki hareketi ve buna bağlı spazmlara bağlıdır. Şiddetli ağrı atakları genellikle 20 -60 dakika arasında sürebilir. Böbrek ağrısı, taşın bulunduğu vücut tarafında olur. Ağrının yeri taşın yerine ve hareketine göre değişebilir. Böbrekte veya üst üreterdeki taş, kaburgaile kalça arasında yan (böğür) ağrısına sebebiyet verir. Alt üreterde ve mesaneye yakın taşlar karın alt kısmında veya cinsel organa doğru yayılan ağrıya yol açar.

Böbrek taşı hastalığında tek belirti ağrı değil. İdrarda kanama, bulantı, kusma, idrar yaparken acı-yanma, ve idrar sıkışıklığı hissi de hastalarda görülüyor. İlginç olarak belirti vermeyen böbrek taşlarına da rastlanıyor. Bu taşlar ancak kontrol sırasında ya da başka amaçla çekilmiş filmlerde tesadüfen saptanıyor.

 

Önlemek için Ne Yapabilirim?

Taş oluşumunda beslenme alışkanlıklarının de rolü büyüktür. Beslenme düzenine dikkat ederek büyük ölçüde taş oluşumunu önlemek mümkün:

  • Kola, gazoz gibi asitli içecekleri mümkünse tüketmemek.
  • Çay, kahve tüketimini azaltmak.
  • Greyfurt suyu ve elma suyunun taş hastalığı riskini arttırabilir. Öte yandan saf limon suyu koruyucudur.
  • Süt ve süt ürünlerinin hiç tüketilmemesi taş oluşum riskini arttırır. Kalsiyumdan yoksun diyetler uygulanmamalıdır. Süt, yoğurt,peynir gibi besinler makul ölçülerde tüketilmelidir.
  • Bol lifli besinleri tercih edin.
  • Yüksek oksalat içeren pancar, soya, kara çay, çikolata, kakao, kuru incir, karabiber, fındık, maydanoz, haşhaştohumu, ıspanak, çilek, böğürtlen vs besinleri aşırı tüketmemek.
  • Taş hastalığı olanların bira ve diğer alkollü içecekler, ançuez, sardalya, sakatat, kuru bakliyat, mantar, ıspanak, kuşkonmaz, karnıbahar ve et tüketimini kısıtlaması.
  • Tuz kullanımını azaltmak.
  • Bol bol hareket edip vücudu incitmeyecek şekilde egzersiz yapmak.
  • Stresten uzak bir hayat.

 

Taş Tedavisi Seçenekleri

1-Fleksbil Üreterorenoskopi ( Flexible URS), Retrograd intrarenal cerrahi (RIRS,RIRC)

Böbrek taşları tedavisinde en son teknolojilerden olan fleksibl URS yöntemi ile böbrekteki taşlar tamamen endoskopik olarak ( herhangi bir kesi olmadan) temizlenebilmektedir. Bu yöntemde endoskopik olarak böbreğe ulaşıldıktan sonra kamera ile taşlar görülüp lazer yardımı ile kırılmaktadır, çok yüksek bir başarı oranına sahip olan bu tekniğin bir diğer avantajı da hastanede yatış süresinin 1 gün olmasıdır.

 

2-ESWL (Vücut dışından şok dalgalarıyla taş kırma)

Bir odaktan çıkan şok dalgaları taşın üzerine yönlendirilerek taş kırılır. X-ray ve ultrason ile odaklama yapan cihazlar mevcuttur. Kırılan taş parçaları idrar yoluyla vücuttan atılır. ESWL bütün taşlarda başarı sağlayamaz. Başarı taşın cinsine, sertliğine, büyüklüğüne ve idrar yolunda yerleştiği yere göre değişir. Tek bir seansta kırılabilen taşlar olabileceği gibi tekrarlayıcı seanslara da ihtiyaç duyulabilir.ESWL seansı sırasında rahatsızlık hissi ve ağrı duyulabilir. Bu nedenle tedavi öncesi ağrı kesiciler kullanılır. İşlem sonrasında çoğunlukla hastanede kalmaya ihtiyaç olmaz.Girişimsel tedaviye ihtiyaç duyulan hastaların çoğunluğunda uygulanabilen başlıca yöntemdir. Özellikle böbrek içinde ve üreterin üst tarafında yer alan taşlar için iyi bir tedavi şekli olarak kabul ediliyor. Buna karşın 2 cm’den büyük, sert, veya böbreği tümüyle dolduran taşlarda uygun bir yöntem değil. Bu yöntemde direkt olarak taşa yönlendirilen yüksek enerjili şok dalgası, cilt ve iç organlara zarar vermeden ilerleyerek taş yüzeyinde kırılma etkisi yapıyor. Bu şok dalga enerjisi ile taşlar küçük parçalara kırılarak idrar yolundan kolaylıkla atılması sağlanır.

 

3-Perkütan nefrolitotomi (PCNL)

Endoskopik böbrek taşı ameliyatında sırt bölgesinde böbrek hizasına 0,5 - 1 cm boyutunda bir kesi yapılır. Röntgen kontrolü altında böbreğe iki ucu açık ince bir tüp yerleştirilir. Bu tüpten yerleştirilen optik cihaz yardımıyla taş video sistemi ile monitörde görülür ve özel aletler yardımıyla çıkartılır. Perkütan ameliyatının en önemli üstünlüğü vücut dokularının normal yapısının korunmasıdır. Bunun sonucunda iyileşme süreci hızlıdır. Hastalar ameliyat sonrası dönemi açık ameliyata göre çok daha rahat geçirmektedir. Hastalar genellikle 2 - 3 günde taburcu edilerek günlük aktivitelerine hızla kavuşurlar. Bu, açık böbrek taş ameliyatı ile karşılaştırıldığında oldukça kısa bir süredir.Özellikle böbreğin alt havuzcuklarına yerleşen taşlarda ve büyük boyutlu taşlarda ESWL’nin başarısı önemli ölçüde düşer. Bu durumlarda PCNL ameliyatı yüksek başarı sağlayan minimal invaziv girişimdir. Ameliyat işlemi sırasında taşı temizlemek için pnömotik litotripsi ve lazer litotripsikullanılır. Bu teknolojiler yardımı ile en sert taşlar bile rahatlıkla kırılmaktadır. Bu teknikle tüm böbreği kaplayan ve koraliform taş olarak adlandırılan taşlara da müdahale edilebilinmektedir.

 

4-Ureterolitotripsi

Üreter taşları üreterorenoskopi (URS) ile müdahale edilerek temizlenebilir. URS’de herhangi bir kesi yapılmaz. İdrar yolundan özel bir endoskopik alet gönderilerek taş üreterde görüntülenir ve temizlenir. Hastaların çoğu aynı gün evlerine dönüp bir gün sonrada normal yaşamalarına dönebilirler. Özellikle alt ve orta üreterdeki taşlarda başarı oranı yüksektir (%96 - %100 başarı). Üreteroskopi ile üreterin alt ve orta kısmında tıkanıklığa yol açan taşların çıkarılmasında kullanılır. Üreteroskopik girişimde, çok ince bir teleskopik alet ile idrar borusundan ve mesaneden geçilerek üreterin içerisine giriliyor. Bu ince ve esnek endoskop ile üreter içerisinde ilerleyerek tıkanıklığa yol açan taşa ulaşılarak taş çıkartılır.İlk taş olayından bir yıl sonra hastalar ultrason ve direkt film ile kontrol edilir. Bu dönemde yeniden taş hastalığı yaşamamak için hastaların özellikle sıvı alımına dikkat etmesi gerekir.

Sayın hastamız, tüm bu tedavi seçenekleri hastanemizde bünyesinde uygulanmaktadır. Daha detaylı bilgi için lütfen bizimle iletişime geçiniz.

 

ERKEKTE KISIRLIK TEDAVİSİ MİKTOTESE

Erkeklerde olan infertilite (kısırlık) günümüz toplumunda çocuğu olamayan çiftlerin yaklaşık olarak yarısını oluşturur. Başka bir deyiş ile infertilite olan çiftlerin yarısında erkeklerinde faktörü vardır. Azosperm (erkeklerde sperm hücrelerinin olmaması), retrograd ejekülasyon (sperm hücrelerinin geriye doğru boşaltılması) gibi erkeklere bağlı sebeplerin yanında bayana ait yaş vb faktörlerde de beklenilmeden tedavi işlemine başlanması gerekir.ICSI (Mikroenjeksiyon) yöntemi ile erkeklerin menisinde (ejekülasyon esnasında penisi çerisinde beyaz yapışkan tarzda içerisinde erkek üreme hücresi bulunan sıvı) sperm olmasa bile çocuk sahibi olmaya imkân sağlamıştır. Fakat bu işlemin yapılması, kişinin testislerinde sperm hücre üretiminin az miktarda olsa da sperm varlığını gerektirir. Yani spermlerin alınacak kişiden elde edilmesi gerekir.Testislerden sperm hücresi elde edilmesi hastanın durumu doğrultusunda farklı metotlara başvurulur. Semen (içerisinde sperm hücresi bulunmayan erkek sıvısı) analiz sonucunda içerisinde hiç sperm hücresi bulunmayan erkeklerde testilerden biyopsi uygulama işlemi yapılabilir. İşlemde sperm hücrelerinin yokluğunun nedeni ortaya konmaya çalışılır. Farklı bir deyiş ile bu işlemle sperm hücresinin yapılamadığı için mi ya da tıkanıklık olduğu için mi yoksa semen içerisinde sperm hücresinin görülmediği ortaya konulmaya çalışılır.TESE (testiküler sperm ekstraksiyonu) sperm hücresi yapımında ileri derecede bozukluk olan hastalarda testis içerisindeki sperm hücrelerinin üretimini yapan küçük odakların bulunması için yapılan bir işlemdir.Testisler içerisindeki birkaç odaktan ufak milimetre boyutlarında parçaların alınması ile sperm hücresi varlığı gözlenir. Mikro tese mikroskop yardımı ile sperm hücrelerini üreten kanallar içerisinden sperm bulma işlemidir. Bu işlem ile tıkanıklığın sebep olmadığı yani sperm hücresinin yapımında sorun olan erkeklerde % 36 ila 68 oranında sperm hücresi bulma ihtimali vardır.

Mikro tese işlemi ile az testis dokusuyla her biyopsi esnasında sperm hücresi bulma şansı artmaktadır. Klasik olan TESE işlemine oranla Mikro tese işlemindeki sperm hücresi bulma oranı fazladır. Aynı zamanda farklı avantajı da biyopsi işlemi yapılırken testis bölgesindeki damar ve sinir yaralanmaları aza indirgenir ve ufak parçalarda embriyolog tarafından daha kolay bir şekilde sperm hücresinin bulunmasına olanak sağlar. Mikro tese işleminden sonra işlemi gerçekleştirilen hasta genel anestezi alması nedeniyle 2 ila 3 saat gözlemde tutulur ve evine gönderilebilir. 7 gün süre ağır bedensel aktiviteler, uzun yolculuklar, uzun süren araba kullanımına benzer durumlardan kaçınmaları gerekir.Mikro tese sırasında İşlem mikroskobu kullanılmış olduğunda kişinin uzun bir süre hareketsiz yatması lokal anestezi açısından güçlük yaratacağından genel anestezi tercih edilir. Mikroskop altında yapılan işlemin önceden uygulanan lokal çok taraflı testis içerisinden alınan biyopsiişlemine göre birden fazla üstünlükleri vardır. İşlem mikroskobuyla 20 kat büyütmede testis içerisindeki yapılar fazla derecede detayla incelenerek sperm hücre yapımı olan bölgelerden örnekler toplanır. Testis insizyonu (cerrahi kesi) sırasında mikroskop altında damar yapısının az olduğu kısımlar seçilerek insizyon (cerrahi kesi) yapılır. Yapılan bu uygulama mikro tese işlemi esnasında meydana gelebilecek kanamaları en aza indirger.Aynı zamanda testislerin beslenmesini sağlayan damarların korunmasına olanak sağlar. Çok az miktarda doku çıkarılacağından(çok yönlü biyopsiye göre 70 kaz daha az) kan seviyesinde testesteron (erkeklik hormonu) hormon oranında azalmaya sebep olmaz.Testisten sperm hücresinin bulunma işlemi genel ya da lokal anestezi altında yapılmak üzere iki şekilde uygulanabilir. Lokal anesteziyle yapılan işlemler iğne ile testislerden sperm hücresi elde etmek ya da küçük insizyon (cerrahi kesi işlemi) ile testise ait dokunun çıkarılmasıdır. Yöntemler testis içerisinde sperm hücre yapımından emin olunmasında ve tıkanıklığa bağlı meni içerisinde sperm hücresinin görülmemesi halinde seçilecek yöntemlerdir.

Mikro tese dışında aynı zamanda testis içerisinde sperm hücresi bozukluk menide sperm hücresi bulunmayan erkeklerde mikroskop altında testislerden sperm hücresi bulma işlemi (Microdissection TESE) uygulanabilmektedir. Bu yöntem ile uygulanan işlemde genel anestezi kullanılmaktadır.

 

MESANE KANSERİ

Mesaneyi oluşturan hücrelerin kontrolsüz olarak çoğalmasına mesane kanseri denir. Mesane kanseri idrar kesesinin içini döşeyen hücre tabakasından kaynak alır. Eğer bu hücre çoğalması yalnızca mesanenin yüzeyel katmanı ile sınırlıysa buna yüzeyel mesane kanseri denir. Eğer hücre çoğalması derinleşip kas ve yağ tabakasına da geçerse buna derin (invaziv) mesane kanseri denir.

Kas tabakasına geçmiş mesane kanseri çevre dokulara yayılabilir. Kan dolaşımı sayesinde dokulara ulaşıp uzak metastaz yapabilir, akciğer, karaciğer gibi organlara atlayabilir.

 

Mesane Kanseri Belirtileri ve Risk Grupları

Tam olarak sebebi belirlenmemiş olan bu hastalığın her yaşta görülmesi mümkün olduğu gibi, çoğunlukla 60 yaş üstünde görüldüğünden ileri yaş hastalığı olarak düşünülebilir. Kadınlara göre erkeklerde 3 kat daha fazla görülen bu hastalığın en önemli sorumlusu, sigara kullanımıdır.

Sigara içmeyenlere göre içenlerde 10 kat daha fazla rastlanan bu kanser, genetik yatkınlığı olanlar ile kimyasal maddelere uzun süre maruz kalanlarda da (boya, lastik, deri vb sanayiilerinde çalışanlar gibi) sıklıkla gözlenmektedir.

Tekrarlayan idrar yolu hastalıklarında, böbrek taşı rahatsızlığı olanlarda, uzun süre sonda kullanmak zorunda olanlarda mesane kanseri riski artmaktadır.

 

Mesane Kanseri  Belirtileri
  • İdrardan gözle görülür kan gelmesi,
  • İdrarda yanma


İşeme esnasında ağrı ve sık idrara çıkma isteği

Bu şikayetler basit idrar yolları iltihabı ile benzer şikayetler olduğundan pek önemsenmez, fakat özellikle risk grubundaki kişilerde bu şikayetler olduğunda mutlaka doktora başvurmalıdırlar.

Teşhis için yapılması gerekenler;

  • İdrar Tahlili, İdrar Kültürü
  • Ultrason incelemesi
  • Böbrek röntgeni ( IVP veya Tomografi )
  • Sistoskopi ( Mesaneye ışıklı kamera sistemi ile bakma işlemi)

 

Mesane Kanseri Tedavisi
Cerrahi bir çok mesane kanserli hastada kullanılan tedavi yöntemidir. Cerrahi alternatifleri aşağıda listelenmiştir.

 

Transüretral rezeksiyon(TUR): Evre 0 ve 1 mesane kanserinde sistoskopi yardımıyla genel veya spinal anestezi altında tümörün çıkarılması mümkün olmaktadır.  Sistoskopi yardımıyla kesici alet mesanenin içine gönderilip tümörün çıkarılması mümkün olmaktadır.  TUR operasyonu tekrarlanabilir ve bu tip bir cerrahiden sonra kemoterapi veya biyolojik tedavi uygulanabilir. TUR’dan sonraki birkaç gün boyunca idrarda kan, idrar yaparken ağrı gözlenebilir.

 

Açık cerrahi: Ürolojik cerrah vücudunuza yaptığı bir kesi ile mesanenin bir kısmını ya da tamamını çıkarır.

 

Kısmi sistektomi: Mesanede tek ve küçük tümör varlığında cerrahın tüm mesaneyi çıkarmasına gerek olmayabilir ve kısmi olarak mesane çıkarılır. Bu tip ameliyattan sonra idrar tutma ile ilgili şikayetler olabilir ancak zamanla düzelebilir.

 

Radikal sistektomi:Tüm mesanenin çıkarılmasıdır. Evre II ve III mesane kanserlerinde tüm mesane çıkarılmaktadır. Cerrah mesaneyi, çevresindek, lenf bezlerini, ve üretranın bir kısmını çıkarır.İlave olarak erkek hastalarda prostat, kadın hastalarda da rahim çıkarılır.Mesane çıkarıldığı için idrarın depolanması için cerrah ya barsaklardan yeni bir mesane oluşturur ya da idrar vücudun dışında bir torba da toplanır.

 

İDRAR KAÇIRMA

Mesane göbek altındaki kasların arkasında, erkeklerde bağırsakların önünde kadınlarda rahmin altında yer alan bir organdır. Böbreklerden gelen idrarın biriktiği torbadır.

Böbreklerden gelen idrar mesaneyi doldurmaya başladığında beyine sinirler yoluyla sinyal gider, buna karşılık beyin hem mesanenin kasılmasını engelleyecek hemde idrar tutmayı sağlayan kasların kasılmasını sağlayacak sinyaller gönderir. Ancak, mesanede biriken idrar kapasiteyi zorlamaya başladığında beyine giden sinyaller sıklaşır ve beyin kişiyi tuvalete yönlendirerek uyguladığı baskıyı kaldırır. Böylece mesane adalesi kasılır, idrar tutmayı sağlayan kaslar gevşer ve kişi idrarını yapar. Mesanede (idrar torbası) normal bir erişkinde 350-500 ml kadar idrar birikebilir.

İdrar birikirken mesane elastik olduğundan genişlemeye başlar, bu sayede mesane içerisinde basınç artışı olmaz, böbreklerden gelen idrar rahatlıkla mesaneye girebilir. Ayrıca, mesanenin hemen altında idrar tutmaya yarayan ve devamlı kasılı olarak duran kaslar idrar torbasında biriken idrarın kaçmasına engel olur. Kadınlarda anatomik olarak idrar borusu erkeklere göre daha kısadır. Kadınlarda salgılanan bazı hormonlar idrar borusuna (üretra) destek sağlar.

İdrar kaçırmanın birçok nedeni vardır. Mesanenin enfeksiyonları (kadınlarda sistit, mesane iltihabı), vajina enfeksiyonları, mesane taşları, tümörleri, zorlu doğumlar, menopoz sonrası hormonal değişiklikler, karın bölgesine uygulanan şua tedavisi, sinirsel hastalıklar ve özellikle erkeklerde görülen prostat büyümesi gibi nedenlerle mesane çıkışı tıkanıklıkları idrar kaçırma nedeni olabilir.

Ayrıca kadınlarda devamlı idrar kaçırmaya sebep olabilecek nedenler arasında mesane-vajina arasında ya da böbrekle mesane arasındaki idrar borusu (üreter) – vajina arasında oluşacak birleşmeler sayılabilir. Kontrolsüz şeker hastalığında, alkolizmde de idrar kaçırmaları görülebilir.

Kadın yada erkeklerde geçirilmiş çeşitli ameliyatlar idrar kaçırmaya yol açabilirler. Erkeklerde prostatın özellikle kanserine yönelik ameliyatlar, diğer prostat ve mesane boynu ameliyatları, mesane ve idrar tutma mekanizması çevresindeki ameliyatlar gibi nedenler sayılabilir.

İlaçlar da idrar kaçırmaya sebep olabilir veya kolaylaştırabilir. Bunlar arasında adele gevşeten ilaçlar, tansiyon düşürücü ilaçlar, idrar söktürücüler, sakinleştiriciler, depresyona karşı alınan ilaçlar, alerji ilaçları vb gibi ilaçlar yer alır.

Beyin fonksiyonlarında yavaşlamaya neden olan hastalıklarda (demans, alzheimer, damarsal hastalıklar vb) idrar kaçırmaya neden olur.

 

Normal Doğum Sonrası İdrar Kaçırma

Mesanenin sabit durmasını sağlayan kaslar normal doğum esnasında yırtılır veya zarar görür . Normalde hapşırırken, öksürürken mesane aşağı doğru hareket eder. Mesanenin aşağı doğru daha fazla hareket etmesini alttan gelen destek kas dokusu engeller ve kişi idrar kaçırmaz. Ancak, çevredeki kasların zarar görmesi veya yırtılması nedenleriyle özellikle hapşırırken, öksürürken mesane sabit duramayarak aşağı doğru yer değiştirir, alttaki destek kas dokusu hasarlı olduğu için yeterli desteği sağlayamaz ve mesane aşağı doğru daha fazla sarkar ve kişi idrarını kaçırır.

 

Teşhis: Bunun için öykü, muayene, günlük idrar takip çizelgesi, kişinin kaçırdığı idrar miktarının tespit edildiği ped testi ve gerekirse ürodinami adı verilen mesanenin nasıl çalıştığını gösteren testlerle tanı konur.

Ürodinami özellikle daha önce idrar kaçırma ameliyatı olmasına rağmen idrar kaçırmaya devam eden hastalar ve ameliyat yapılacak hastalara uygulanan daha ayrıntılı bir incelemedir. Bu işlem sırasında hastanın mesanesine yerleştirilen bir kateter ile mesanenin nasıl çalıştığı ve idrar kaçırmanın nedenleri ile ilgili değerli bulgular elde edilir.

 

Cerrahi Tedavi: Medikal tedavi veya egzersiz yöntemlerinden fayda görmeyen hastalarda cerrahi tedavi uygulanmaktadır.

Son yıllarda hapşırırken, öksürürken idrar kaçırmanın esas nedeninin pelvis tabanındaki destek kas dokusunun yetersizliği olduğu anlaşılması üzerine, mesanenin yukarı doğru çekilmesi yöntemleri terk edilerek, aşağı doğru hareket eden mesanenin daha fazla aşağı doğru gelmesini engelleyen ve mesane tabanına hamak gibi destek sağlayan özel bir madde cerrahi olarak yerleştirilmeye başlandı. TVT (Trans Vaginal Tape) adı verilen bu uygulama son derece kolay, nekahat dönemi kısa ve hastanede yatmayı gerektirmeyen günübirlik bir işlemdir. Lokal anestezi ile dahi yapılabilir.

Bu yöntem sayesinde idrar kaçırma tedavisinde önemli bir adım atılmış oldu. Bu yöntemin uzun dönem sonuçlarıda oldukça yüz güldürücü olduğu bilimsel olarak gösterilmiştir. Erken dönemde başarı %90′ların üzerinde iken ameliyattan 5 yıl sonra dahi başarı %80′lerin üzerinde olarak bildirilmektedir.

 

PROSTAT BÜYÜMESİ

BPH orta yaş üzerindeki erkekleri en sık etkileyen hastalıklardan birisidir.Yaş ilerledikçe görülme sıklığı artar. Hastaların yaklaşık %20’sinde cerrahi girişim gerekir,%80’inde ise izlem ve ilaç tedavileri önerilir.

BPH semptomları sık idrara gitme,geceleri idrar yapma, mesaneyi tam boşaltamama gibi hayat kalitesinde düşüşe yol açan,yavaş bir ilerleme gösteren şikayetlerdir.Erkeklik hormonu olarak bilinen testosteronun etkisi ile büyüyen prostat,içinden geçen idrar yolu kısmında daralma yaparak kesik kesik işeme ve idrar akımında zayıflamaya sebep olur.

 

Semptomlar

BPH’da alt üriner sistem semptomları olarak adlandırılan bir grup şikayet ortaya çıkar.

  • Zayıf idrar akımı
  • Kesintili idrar yapma
  • Zorlu idrar yapma
  • İşeme süresinin uzaması
  • Mesaneyi boşaltma güçlüğü
  • İdrar yapma isteği
  • Sık idrara gitme
  • Geceleri idrara kalkma
  • İdrar kaçırma

 

Değerlendirme

Hastanın yakınmaları IPSS (Uluslararası Prostat Semptom Skoru)ile değerlendirilir. Parmakla prostat muayenesi, kanda PSA(Prostat Spesifik Antijen)tayini ve idrar tahlili yapılması gereken incelemelerdir. Parmakla prostat muayenesi ve PSA tayinleri kötü huylu prostat büyümelerinin ayırt edilmesi için ürologlara yardımcı olur.

 

Tedavi Seçenekleri

Prostat büyümesine bağlı komplikasyonları olan, ilaç tedavisine rağmen şikayetlerinde düzelme gözlenmeyen veya daha etkin bir tedavi yöntemini tercih eden hastalarda cerrahi tedavi uygulanır. Cerrahi yöntemler arasında, tercih hastanın prostat büyükülğüne, genel durumuna, herhangi başka bir hastalığı olup olmamasına ve varsa bu hastalık için kullandığı ilaçlar ve benzeri birçok faktör değerlendirilerek yapılır. Verilen karara göre açık veya kapalı cerrahi prosedürlerden birisi uygulanır. Yüzde 90 hastada kapalı yöntemler uygulanabilir. Bu operasyonlar spinal, epidural veya genel anestezi ile uygulanabilirler.

Hastanın durumuna bağlı olarak kullanılan endoskopik ( kapalı ) prostat ameliyatı teknolojileri : Monopolar ( konvansiyonel) TUR, bipolar ( plazmakinetik) TUR ve Greenlight lazer’dir.

EMAR FÜZYON

Prostat kanserlerinin önlemesinde erken tanıda düzenli prostat taramaları büyük önem taşımaktadır.  Prostat kanser taramasında daha hassas bir yöntem olan Emar Füzyon Biyopsi ile standart biyopside saptanmayan vakalar tespit edebilir, kanser şüphesi ortadan kalkar ve biyopsinin tekrarlanmasına ihtiyaç duyulmaz.





Ekleme Tarihi: 1.11.2023
Güncelleme Tarihi: 1.11.2023
Emsey Tıbbı Yayın Kurulu


Facebook icon Twitter icon Linkedin icon Whatsapp icon
serhatsuzandamali.png Op. Dr. Serhat SÜZAN Üroloji Hekimi Tanıyın
Yukarı